Gün batıyordu. Sisli, basık ve sıcak bir hava vardı. Şehrin üstüne çöken bunaltıcı güz sıcağı, akşamın karanlığıyla beraber sabahın ilk ışıklarına kadar tepelerin ardına saklanmaya hazırlanıyordu. İnsanlar koşar adım yürüyor, otobüsler vızır vızır işliyordu. Her telden ve tipten insan, akşamın bu saatinde bir an önce evlerine gitmeye çalışıyordu. Hepsine uzun bakıyor, kiminin yürüyüşü,…
Kategori: Öykü
Akdeniz
O kıvrımlı yokuştan ilk geçişi değil. Tıpkı yaya inilen bir yokuşta, bedenin hızını kesmeye çalışırken bükülen ayak parmakları gibi arabayı zapt etmeye uğraşırken harcadığı enerji onu yoruyor. Otuz sekiz derece sıcağın altında eriyen, asfalta sürtünürken yanan tekerden çıkan koku, onu biraz korkutuyor. Yolun sonu uçurum. Uçurumun üç beş metre altında alabildiğine mavi deniz…
HAL HAL
Sabah olmasına rağmen güneş tüm yakıcılığı ile tepemde dönüp duruyor. Yalnızca benim üzerimdeymiş gibi hissediyorum. Ellerimi başıma götürüyorum. Kopkoyu saçlarımda alevden bir sıcaklık var. Kafa derim karıncalanıyor. Güneş, nefes alan, yaşayan, canlı olan ne varsa öldürmeye, kurutup soldurmaya yemin etmiş devasa bir yıldız gibi. Biraz öfkeleniyorum. Bunu bilinçli yapan, yaşayanlardan intikam almaya çalışan…
KİŞİLİKLİ FİNCAN
Üzerine mavi akrilik boyayla, ünlü bir romandan birkaç cümle işlenmiş, bembeyaz porselen fincan elinden kayıverdi. Fincan, tezgâhta yuvarlanıp mutfak lavabosuna düştü. Köşesinden bir parça kırılmıştı. En sevdiği fincan takımı bozuldu diye biraz canı sıkıldı. Kırılmış fincana bakarken aklına, çocukken evde çay bardağını ya da porselen bir tabağı kazara kırdığında -kulakları çınlasın- annesinin nasıl…
Arabistan Battaniyesi
Pencereden gelen nemli, serin hava, örtünün dışında kalan yerlerini yalayıp geçti. Hafif bir ürpermeyle dizlerini karnına doğru çekip incecik pikenin altına sokuldu. Uykunun o en tatlı yerinde üşümekten garip bir haz duydu. Günlerden pazardı. Çocukluğundan beri pazar günlerini sevmezdi. Zihninde aşı boyalı köy lojmanı canlandı. Güneşli bir pazar günü isteksizce edilen kahvaltıdan sonra ev ahalisinin köşesine…
Bu Sıcakta
Bunaltıcı bir sıcak tüm şehri ele geçirmiş gibi. Denizin üzerindeki puslu sis, haziran sıcağının da etkisiyle yapış yapış bir nem olarak caddelerin kaldırım taşlarına, asfalta yayılıyor. Günlerden cumartesi. Meydan hıncahınç insan kaynıyor. Beş on metre ileride, ellerinde ne anlama geldiğini bilmediği bayraklar ve üzerinde ne yazdığını seçemediği pankartlarla hep bir ağızdan bağıran insan kalabalığı…
“Yol ve Deniz” Fanzin
BAHANE
Sabahtan bu yana küçük evinin daracık balkonunda oturan Aylin Hanım’ın gözü masanın üstündeki kahve fincanının desenlerine takılıp kalmıştı. Fincanın etrafını süsleyen gümüş rengi papatyalar, güneş ışığı vurdukça hüzmeleniyordu. Bir türlü kalkamadığı sandalyesinden istemeden doğrularak balkon demirlerine tutunup sokaktan gelen geçenlere göz gezdirdi. O sırada burnuna yeni pişmiş biber dolması kokusu geldi. Komşulardan biri akşam yemeğine…
Asansör
Yorgun adımlarla trenden inip yürüyen merdivenlere yöneldi. İki gün önce vagondan indiği yerin tersi yönünde alt geçide inen merdivenleri görünce çölde vaha bulmuş kayıp bir gezgin gibi nasıl da sevinmişti. Hele alt geçidin içindeki asansörü keşfettiğinden bu yana değmesinler keyfine! Merdivenlerden iner inmez asansöre yöneldi. Düğmesine basıp bulunduğu kata çağırdı, gelince de daracık kabinin…
Odun Kıran Adam
Kirazlıtepe’nin Karagöl’e çıkan en dar sokağında acele adımlarla yürüyorum. Güneş tepede parlıyor. Hava sıcak. Sonbaharın son günleri. Bu sene kış çetin geçecek diyorlar. Geçen kış için de aynı şeyi söylemişlerdi. Ondan önceki kış için de… Sağımda solumda harabe, yıkık dökük ahşap binalar, binaların içinde eskimeye yüz tutmuş paslı kapı demirleri, pencerelerinde…